Türk kültürünün derinliklerinde, yüzyıllar boyunca süregelen ve şamanizm kökenli pek çok gelenek bulunmaktadır. Bu adetler, sadece tarihsel bir bağlamı yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda Türk halkının dünya görüşünü, inanç sistemlerini ve yaşam tarzlarını da anlamamıza yardımcı olur. Türklerin tarih boyunca şamanizme olan bağlılıkları, günlük hayatlarında birçok adete ve ritüele dönüşmüştür. İşte bu ilginç adetlerden bazıları:
1. Ölülerin Arkasından Yemek Pişirmek veya Helva Dökmek – Yuğ Törenleri
Ölülerin arkasından yemek pişirmek veya helva dökmek, Türklerde “yuğ töreni” olarak bilinen bir adetin parçasıdır. Bu gelenek, şamanizmde ölülerin ruhlarının huzur bulmasına yardımcı olmak için yapılan bir ritüeldi. Yuğ töreni, sadece ölülerin ruhlarını onurlandırmak değil, aynı zamanda yaşayanların da ruhsal temizliğe kavuşmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirilirdi. Helva dökme, tıpkı diğer ritüellerde olduğu gibi, bereket ve duaların simgesiydi.
2. Hapşurana “Çok Yaşa” Demek – Ruhun Nefeste Yaşadığına İnanmak
Türklerde hapşurana “çok yaşa” demek, şamanizm kökenli bir inanıştan beslenmektedir. Bu gelenekte, hapşurmanın ruhsal bir uyanışı veya hareketlenmeyi simgelediğine inanılırdı. Ruhun, bedenden dışarı çıktığı ve nefesle birlikte yeniden hayat bulduğuna dair bir inanış vardı. Bu yüzden, hapşuran kişinin sağlığı ve uzun ömürlü olması için “çok yaşa” denmesi yaygın bir gelenek haline gelmiştir.
3. Mezarların Ayak Ucunda Bulunan Küçük Suluklar – Ruhların Susadıklarında Su İçmesi İçin
Mezarların ayak ucunda bulunan küçük suluklar, Türklerin ölülerine gösterdiği saygıyı ve öteki dünyaya olan inançlarını simgeler. Bu sulukların amacı, ölen kişinin ruhunun susadığı zaman su içebilmesi içindi. Şamanizmde ruhların suya olan özel bir ilgisi vardı. Ruhların bu şekilde rahatlayacağına inanılırdı. Aynı zamanda suyun, yaşam kaynağı ve kutsallığıyla olan ilişkisinden dolayı, bu gelenek pek çok Türk toplumunda hâlâ yaşatılmaktadır.
4. Su İçerken Eliyle Başını Tutmak – Aklın Kaçmasını Engellemek
Türklerde su içerken başın elle tutulması, aklın baştan çıkmaması için bir tedbirdir. Bu inanışa göre, su içerken kişinin aklı başından kaçabilir ve bu da ruhsal bir dengesizlik yaratabilir. Başın elle tutulması, bu olasılığı engellemek amacıyla yapılan bir hareketti. Şamanizmde, beden ve ruh arasındaki dengeyi korumanın son derece önemli olduğuna inanılırdı.
5. Tahtaya Vurmak – Kötü Ruhları Kaçırmak
Ormanda ağaçların, kötü ruhların yaşadığı mekanlar olduğuna inanılırdı. Bu inanç, birçok Türk toplumunda yaygın olup, kötü ruhların ağaçlara yerleştiğine ve tahta vurmanın bu ruhları kaçıracağına dair bir inanç geliştirilmiştir. Bu gelenek, eski Türk toplumlarında kötü ruhlardan korunmak için bir nevi “sihirli” bir yöntem olarak kabul edilirdi. Şamanlar, ormanın koruyucusu olarak kabul edilen ağaçlar ve doğal çevreye özel bir saygı gösterirdi.
6. Şamanların Korktukları Varlıkların İsimlerini Anmaktan Kaçınmaları
Şamanlar, korktukları veya kötü olarak nitelendirilen varlıkların ismini anmaktan büyük bir titizlikle kaçınırdı. Çünkü, bir varlığın isminin anılması, o varlığın çağrılmasına neden olacağına inanılırdı. Bu nedenle, cinler ve kötü ruhlar gibi varlıklar “üç harfliler” olarak anılırdı. Bu inanç, insanların korktukları varlıklardan uzak durmalarını sağlayan bir tür manevi temkinlikti.
7. Kurşun Dökmek – Kut Dökme Ayini
Kurşun dökmek, Türklerde “kut dökme” olarak bilinir ve kötü ruhların çaldığı talih ve saadet gibi şeyleri geri getirmek amacıyla yapılan bir sihirli ritüeldir. Bu ritüel, özellikle zor durumdaki kişilerin hayatlarına yeniden bereket getirmek için yapılan bir ayindi. Kurşun dökme işlemi, kötü enerjilerden arınmak ve hayatı daha sağlıklı bir şekilde sürdürmek için bir çözüm olarak görülürdü.
8. Kırmızı Kurdele – Uğur ve Kısmet
Kırmızı kurdele, Türk halk inançlarında uğuru ve kısmeti temsil eder. Kötü ruhların zararlarından korunmak amacıyla vücuda takılır veya evlerin kapılarına asılırdı. Şamanizmde renklerin ve sembollerin, insanların ruhsal durumları ve doğayla olan bağları üzerinde etkili olduğuna inanılırdı. Kırmızı kurdele, sadece kötü enerjilerden korunmak için değil, aynı zamanda bolluk ve bereketin evin içine girmesi için de bir simgeydi.
9. Su Dökerek Uğurlama – Su Gibi Dönen Hayat
Türk kültüründe, su dökerek birini uğurlamak, aynı zamanda bir kişinin hayatının kolayca dönüp geri gelmesini dilemek anlamına gelir. Su, bereketi ve yeniliği simgeler; bu yüzden bir kişinin önüne su dökülerek uğurlanması, onun yolunun açık olması ve kısa sürede geri dönmesi temennisiyle yapılırdı. Bu gelenek, suyun kutsallığına ve doğanın döngüselliğine duyulan derin inançtan beslenir.
10. Bebeğin Göbek Bağının Gömülmesi – Umay Kültürel Bağlantısı
Bebeğin göbek bağının gömülmesi, eski Türklerde umay tanrıçalarına olan inançla bağlantılıdır. Umay, hem bebekleri hem de lohusaları koruyan bir tanrıça olarak kabul edilirdi. Göbek bağının gömülmesi, bu tanrıçanın bebeği koruyacağına ve sağlıklı bir hayat sunacağına dair bir inançtır. Kazak ve Kırgız kadınları, göbek bağını gömerken etrafını tütsüler, böylece bebeğin ruhsal sağlığını güvence altına alırlardı.
11. Kilim Motifleri – Yaban Hayvanlarının Korkutulması
Yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yaban hayvanlarının sembollerinin yer aldığı kilim motifleri, bu hayvanların toplumu zarardan koruduğuna inanılırdı. Kilimlere işlenen bu motifler, kötü ruhları uzak tutmak için yapılan bir tür büyüsel ritüeldi. Bu inanç, toplumu tehlikelerden koruma amacına dayanıyordu.
12. Gece Aynaya Bakmamak – Kötü Ruhların Gelmesi
Türk halkı arasında gece aynaya bakmak, kötü ruhları çağıracağına inanılırdı. Aynanın “gözgüdü” olarak adlandırılması, bu objenin bir tür ruhsal geçiş aracı olarak görülmesindendir. Aynada yansıyan görüntülerin öteki dünyadaki varlıklarla bağlantıya geçebileceği inancı, Türklerde geceleri aynaya bakmama alışkanlığını doğurmuştur.