19/09/2025
Macaristan'da Kiliseye Dönüştürülmüş En Büyük 400 Yıllık Osmanlı Eseri Gazi Kasım Paşa Camii (Peç Katedrali)
Yurtdışı İlginç Gezilecek Yerler

Macaristan’da Kiliseye Dönüştürülmüş En Büyük 400 Yıllık Osmanlı Eseri: Gazi Kasım Paşa Camii (Peç Katedrali)

Macaristan’da Kiliseye Dönüştürülmüş En Büyük 400 Yıllık Osmanlı Eseri Gazi Kasım Paşa Camii (Peç Katedrali)

Kubbesinde Ezan ve Çan Seslerinin Buluştuğu Mabet: Peç’teki Gazi Kasım Paşa Camii’nin Karmaşık Ruhu

Dünyada öyle mekanlar vardır ki, tarih sadece kitaplarda okunmaz; duvarlarına sinen anılarda, yer döşemelerindeki aşınmalarda ve tavanlarındaki süslemelerde adeta nefes alır. Bu mekanlar, basit birer yapı olmanın çok ötesinde, medeniyetlerin kesişimini, fetihlerin ve yeniden fetihlerin bıraktığı katmanlı izleri, inançların dönüşümünü ve insanlığın ortak hafızasını temsil eden sessiz bilgelerdir. Onlar, mimari birer Rorschach testidir; birinin baktığında cami, diğerinin ise kilise gördüğü ve aslında her ikisinin de haklı olduğu, karmaşık ruhlu yerlerdir. Macaristan’ın güneyindeki tarihi şehri Peç’in (Pécs) kalbinde, Széchenyi Meydanı’na hakim bir tepede yükselen anıt, işte tam da böyle bir yerdir. Burası, bir zamanlar Balkanlar’daki en görkemli Osmanlı eserlerinden biri olan Gazi Kasım Paşa Camii; bugünkü adıyla Meryem Ana Mumu Kutsama Katedral Bazilikası’dır.

Bu yapının kapısından içeri adım atmak, sadece bir mekana değil, bir paradoksun içine yürümektir. Fethin, imanın, mimari dehanın, sanatsal zarafetin; ardından gelen kaybın, dönüşümün ve her şeye rağmen, karmaşık da olsa takdire şayan bir korumacılığın canlı bir tanıklığıdır bu eşsiz mabet.

Bölüm 1: Zamanda Bir Yürüyüş – Bir Osmanlı Sancağının Kalbi

Bu yapının bugünkü kimliğini anlamak için, öncelikle 450 yıl öncesine, onun doğduğu ve altın çağını yaşadığı döneme gitmek gerekir. 1526’daki Mohaç Meydan Muharebesi, sadece Macar Krallığı için bir son değil, aynı zamanda Peç şehri için de yeni bir dönemin başlangıcıydı. 1543’te Kanuni Sultan Süleyman’ın orduları tarafından fethedilen Peç, hızla önemli bir Osmanlı sancağına, bir serhat şehrine dönüştü. Yaklaşık 150 yıl süren Osmanlı hakimiyeti boyunca şehir, tepeden tırnağa bir Türk-İslam şehri kimliğine büründü. İşte bu dönüşümün tam merkezinde, şehrin en görkemli tepesine konumlandırılan Gazi Kasım Paşa Camii vardı.

Paşa’nın emriyle, 1543-1546 yılları arasında, muhtemelen eski bir gotik kilise olan Aziz Bertalan Kilisesi’nin kalıntıları üzerine inşa edilen bu cami, sadece bir ibadethane değildi. O, Osmanlı’nın bölgedeki gücünün, estetik anlayışının ve kalıcılığının bir sembolüydü. O dönemde Peç, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde dahi övgüyle bahsettiği, 15’ten fazla camisi, tekkeleri, zikirhaneleri, hamamları ve medreseleriyle Balkanlar’daki en canlı ve en önemli idari merkezlerden biriydi. Gazi Kasım Paşa Camii, bu canlılığın kalbinin attığı yerdi. Meydanından yankılanan ezan sesleri, şehrin günlük ritmini belirliyordu. Caminin avlusundaki şadırvandan akan suların şırıltısı, ticaretin ve sosyal hayatın gürültüsüne karışıyordu. Cuma günleri ve bayramlarda, sadece Peç’ten değil, çevre sancaklardan gelen Müslümanlar bu devasa kubbenin altında saf tutuyordu.

Mimari olarak yapı, klasik dönem Osmanlı mimarisinin görkemli bir örneğidir. 23 metreye ulaşan çapıyla devasa kubbesi, Mimar Sinan ekolünün bölgedeki en iddialı yansımalarından biridir. Kalın duvarları, sivri kemerli pencereleri ve sağlam duruşuyla, hem estetik bir zarafet hem de bir serhat şehrine yakışır bir güç hissi verir. Bu cami, bir zamanlar var olan köklü ve güçlü bir Müslüman geçmişinin en somut ve en büyük hatırasıdır.

Bölüm 2: Dönüşümün Katmanları – Bir Kubbenin Altındaki İki İnancın Sessiz Diyaloğu

Her altın çağın bir sonu vardır. 1686 yılında, Buda’nın düşmesinden kısa bir süre sonra, Peç şehri uzun bir kuşatmanın ardından Habsburg ordularının eline geçti. Bu tarih, sadece şehrin siyasi kaderini değil, aynı zamanda Gazi Kasım Paşa Camii’nin de kimliğini değiştiren bir dönüm noktası oldu. Şehri ele geçiren Cizvit tarikatı, bu muhteşem yapıyı kendi inançları doğrultusunda bir kiliseye dönüştürmeye karar verdi. Bu dönüşüm, yapının duvarlarına ve ruhuna yeni bir katman ekledi.

Bugün caminin içine girdiğinizde, işte bu katmanlı tarihi tüm çıplaklığıyla hissedersiniz. Sizi, artık orada olmayan bir cemaatin anıları ve şu anki cemaatin ritüelleri aynı anda karşılar.

  • İslam Mirası: Gözlerinizi kaldırdığınızda, dikkatinizi ilk çeken şey, Osmanlı döneminden kalan izlerdir. Kubbenin içindeki kalem işi süslemeler arasında, Allah, Muhammed ve ilk dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu madalyonlar, zamanın ve değişimin tüm tahribatına rağmen varlığını sürdürür. Kırmızı ve mavi renklerin hakim olduğu bu geometrik ve bitkisel motifler, kıvrımlı hatlarıyla İslami estetiğin zarafetini fısıldar. Pencerelerin sivri kemerli (ogival) yapısı, mihrap nişinin bulunduğu duvarın yönü (kıble duvarı) ve hatta binanın kare plan üzerine oturan kubbeli ana yapısı, onun doğuştan bir cami olduğunu haykırır. Dışarıda, bir zamanlar müezzinin beş vakit ezan okuduğu minarenin sadece temelleri kalmış olsa da, bu temeller bile kayıp bir sesin yankılarını taşır.
  • Hristiyan Eklemeleri: Aynı anda, mekanın artık bir kilise olduğunu hatırlatan unsurlar da güçlü bir şekilde oradadır. İslam mimarisinin en temel unsurları olan mihrap, minber ve müezzin mahfili sökülmüştür. Onların yerini, Katolik ayinlerinin merkezindeki büyük bir sunak (altar), org ve sıralar almıştır. Kubbenin bazı bölümlerine ve duvarlara, İsa Mesih’in ve azizlerin hayatından sahneleri tasvir eden Barok tarzı freskler eklenmiştir. Girişin yanına bir şapel ilave edilmiş, yapının yanına bir çan kulesi dikilmiştir.

Bu, son derece nadir ve insanı derin düşüncelere sevk eden bir manzaradır. Bir kubbenin altında, Haç ve Hilal, ayetler ve freskler, iki büyük inancın sembolleri ve izleri sessiz bir diyalog içindedir. Bu durum, bize fethin sadece topla tüfekle değil, aynı zamanda mekanın ruhunu dönüştürmekle de ilgili olduğunu gösterir. Bir mekanı kendinize ait kılmanın en kesin yolu, ona kendi kimliğinizin mührünü vurmaktır.

Bölüm 3: Bir Teşekkür, Bir Hüzün ve Düşündürdükleri

Elbette, bir caminin kiliseye dönüştürülmesi, özellikle böylesine köklü bir Müslüman geçmişi olan bir şehirde, kaçınılmaz olarak hüzün verici bir tarihsel gerçektir. Bugün Peç sokaklarında yürürken, o canlı ve güçlü Müslüman geçmişinden neredeyse hiçbir somut iz bulamazsınız. Bir zamanlar minarelerle süslü olan şehrin silüeti, artık tamamen farklı bir karaktere bürünmüştür. Gazi Kasım Paşa Camii’nin yetim kalmış minare kaidesi, bu büyük kaybın melankolik bir sembolü gibidir.

Ancak burada, madalyonun diğer yüzünü de görmek ve hakkını teslim etmek gerekir. Yapının kaderi, Avrupa’nın başka yerlerinde Osmanlı eserlerinin maruz kaldığı gibi tamamen yıkım, ihmal veya amacı dışında (depo, ahır gibi) bir kullanıma terk edilmek olabilirdi. Balkanlar’daki sayısız cami ve tekke, bu acı kaderi yaşamıştır. Fakat Gazi Kasım Paşa Camii’nde durum farklı gelişmiştir.

Yapıyı devralan Macar Hristiyan toplumu, onu yıkmak yerine, ana gövdesini ve mimari kimliğini büyük ölçüde koruyarak, onu kendi inançları doğrultusunda dönüştürmüş ve bugüne kadar özenle yaşatmıştır. İçerideki İslami süslemelerin tamamının kazınıp yok edilmemiş, bir kısmının bilinçli olarak muhafaza edilmiş olması, en azından bir tarih bilincinin ve estetik bir saygının varlığını gösterir. Bu koruma çabası için, onlara bir şükran borçluyuz. Bu, karmaşık duygular barındıran bir teşekkürdür; kaybın hüznünü ve eserin hala ayakta olmasının getirdiği minneti aynı anda hissettiren bir teşekkür…

Gazi Kasım Paşa Camii, bize tarihin tek boyutlu olmadığını, fetihlerin ve yenilgilerin, inançların ve kültürlerin ne kadar iç içe geçebileceğini hatırlatan sessiz bir bilgedir. O, sadece taştan ve harçtan bir yapı değil, aynı zamanda Balkan tarihinin kendisi kadar katmanlı, acı tatlı ve karmaşık bir ruha sahiptir. Bu yüzden Peç’e yolu düşen herkesin, bu özel mabedi sadece bir turist olarak değil, aynı zamanda tarihin farklı katmanlarını okumaya çalışan bir kaşif olarak ziyaret etmesi gerekir.

Bu konuda geri bildirim bırakın

  • İçerik Kalitesi
  • Anlatım