DijiGezgin Blog Kültür & Sanat Türkiye Neden Dünyanın En Eşsiz Sınırlarına Sahip?: Türkiye’nin 8 Komşusu ve 6 Farklı Alfabesi
Kültür & Sanat

Türkiye Neden Dünyanın En Eşsiz Sınırlarına Sahip?: Türkiye’nin 8 Komşusu ve 6 Farklı Alfabesi

Türkiye Neden Dünyanın En Eşsiz Sınırlarına Sahip Türkiye'nin 8 Komşusu ve 7 Farklı Alfabesi

Türkiye Neden Dünyanın En Eşsiz Sınırlarına Sahip Türkiye'nin 8 Komşusu ve 7 Farklı Alfabesi

Harflerin Buluştuğu Coğrafya: Türkiye’nin Sınırlarındaki Eşsiz Alfabe Mozaiği

Her ülkenin coğrafyası, onun kaderini, kültürünü ve dünya üzerindeki yerini belirler. Türkiye, bu gerçeğin belki de en canlı ve en katmanlı örneğidir. Üç kıtanın kesişim noktasında yer alması sıkça dile getirilen bir klişe olsa da, bu konumun ardındaki kültürel ve medeniyet birikimi çoğu zaman göz ardı edilir. Türkiye’nin eşsizliğini anlamanın en çarpıcı yollarından biri, haritalara ve harflere, yani sınırlarımıza ve bu sınırların ötesinde kullanılan yazı sistemlerine bakmaktır. Bu yolculuk, bize Türkiye’nin neden sadece bir köprü değil, aynı zamanda kadim medeniyetlerin alfabelerle kodlanmış hafızalarının buluştuğu eşsiz bir merkez olduğunu gösterecektir.

Bölüm 1: Coğrafi Sahne – Sınırlarımız Boyunca Bir Keşif Turu

Türkiye’nin zenginliğini anlamak için ilk durağımız, onu çevreleyen sekiz ülkenin her birinin kendine has karakterini tanımaktır. Bu sınırlar, sadece siyasi hatlar değil, aynı zamanda farklı tarihlerin, dillerin ve yaşam biçimlerinin birbirine dokunduğu temas noktalarıdır.

Yunanistan: Batıdaki komşumuzla aramızdaki sınır, büyük ölçüde Meriç Nehri’nin doğal hattını izler. Bu sınır, sadece iki ülkeyi değil, aynı zamanda tarih boyunca hem rekabet hem de derin etkileşim içinde olmuş iki kadim medeniyeti, Anadolu ve Helen dünyasını bir araya getirir. Bu hat, Avrupa medeniyetinin temelleriyle olan doğrudan bağımızı simgeler.

Bulgaristan: Avrupa’ya açılan kara kapımız olan Trakya’daki bu sınır, özellikle Kapıkule ile sembolleşmiştir. Soğuk Savaş döneminde “Demir Perde”nin bir ucunu oluşturan bu hat, bugün Avrupa ile olan ticari ve beşeri ilişkilerimizin en canlı yaşandığı yerdir ve bizi Balkanların kalbine bağlar.

Gürcistan: Karadeniz’in doğusunda, Sarp Sınır Kapısı ile başlayan komşuluğumuz, bizi Kafkasların zengin ve özgün dünyasına açar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ilişkilerin canlandığı bu sınır, Lazlar ve Gürcüler gibi ortak kültürel bağlarımızın da coğrafi bir yansımasıdır.

Ermenistan: Doğu Anadolu’daki bu sınır, Ağrı Dağı’nın görkemli manzarasına ev sahipliği yapar. Şu anki kapalı durumu, bölgenin karmaşık tarihini ve donmuş ilişkilerini yansıtsa da coğrafi olarak Kafkasya’nın bir başka kadim kültürüyle olan komşuluğumuzu temsil eder.

Azerbaycan (Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti): Türkiye’nin en kısa kara sınırı olmasına rağmen (17 km), Iğdır’daki “Umut Köprüsü” ile taçlanan bu hat, “tek millet, iki devlet” anlayışının en somut ve stratejik ifadesidir. Bu küçük sınır, Türk dünyasıyla olan doğrudan kara bağımızın simgesidir.

İran: Dünyanın en eski ve istikrarlı sınır hatlarından biri olan bu komşuluk, kökleri 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’na dayanan derin bir geçmişe sahiptir. Bu sınır, Anadolu platosunu kadim Pers medeniyetine bağlayan, yüzlerce yıllık rekabet ve komşuluk hukukunun iç içe geçtiği bir hattır.

Irak: Güneydoğu’da, oldukça dağlık ve zorlu bir coğrafyada yer alan bu sınır, Mezopotamya’nın mirasıyla olan bağımızı temsil eder. Habur Sınır Kapısı, tüm zorluklara rağmen bölgenin ticari hayat damarı olmaya devam etmektedir.

Suriye: 911 kilometrelik uzunluğuyla en uzun kara sınırımız olan bu hat, tarih boyunca olduğu gibi bugün de Ortadoğu’nun kalbine açılan kapımızdır. Son yıllarda yaşananlar, bu sınırın sadece bir komşuluk hattı değil, küresel dinamiklerin de bir yansıması olduğunu göstermiştir.

Bu sekiz komşu, Türkiye’nin çevresindeki coğrafi çeşitliliğin ne denli zengin olduğunu ortaya koymaktadır.

Bölüm 2: Harflerin Mozaiği – Türkiye’nin Çevresindeki Yazı Sistemleri

Coğrafi turumuzu tamamladıktan sonra, şimdi daha da büyüleyici bir alana, yani alfabelerin dünyasına dalalım. Bu keşifte referans noktamız, bizim kendi alfabemiz, yani Türkiye’nin Latin harfleri olacak. 1928 Harf Devrimi, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin en somut adımlarından biriydi. Bu devrim, yüzünü Batı medeniyetine dönen modern bir ulus-devlet yaratma vizyonunun en güçlü sembolüdür. İşte bu bilinçli tercihle benimsediğimiz Latin alfabesinin merkezinde durarak çevremize baktığımızda, eşsiz bir yazı sistemleri mozaiğiyle karşılaşıyoruz.

Çevremizdeki Alfabe Denizi:

1. Yunan Alfabesi: Batı Medeniyetinin Kökleri
Ege’nin karşı kıyısında bizi, yaklaşık 3000 yıllık geçmişiyle Yunan alfabesi karşılar. Alfa, beta, gama gibi harfleriyle sadece bir dilin yazı sistemi olmakla kalmayan, aynı zamanda matematik, fizik ve felsefenin evrensel dilini oluşturan bu alfabe, Batı düşüncesinin temelidir. Bu komşuluk, modern Latin dünyası ile antik Helen dünyasının Meriç’te buluşması demektir.

2. Kiril Alfabesi: Slav Dünyasının Sesi
Trakya’dan Bulgaristan’a geçtiğimiz anda, Latin harflerinin tanıdık dünyası yerini Kiril alfabesinin kendine has formlarına bırakır. Adını yaratıcıları olan Aziz Kiril ve Metodius’tan alan bu alfabe, Rusya’dan Sırbistan’a uzanan geniş bir coğrafyanın ortak yazısıdır. Bu sınır, Latin Avrupa ile Slav-Ortodoks Avrupa’nın tam olarak kesiştiği noktadır.

3. Gürcü Alfabesi (Mkhedruli): Kafkasların Sanatsal İmzası
Karadeniz’in doğusuna yöneldiğimizde ise karşımıza çıkan yazı sistemi, bilinen tüm alfabe ailelerinden bağımsız, eşsiz bir sanat eseri gibidir. UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras listesinde yer alan Gürcü alfabesi, yuvarlak ve akıcı hatlarıyla dikkat çeker. Kendi Latin harflerimizin yanında bu denli farklı bir estetiğe sahip bir yazıyla komşu olmak, coğrafyamızın sunduğu nadir zenginliklerden biridir.

4. Ermeni Alfabesi: Kadim Bir Kimliğin Taşıyıcısı
Tıpkı Gürcü alfabesi gibi, Ermeni alfabesi de 5. yüzyılda din adamı Mesrop Mashtots tarafından, ulusal ve dini kimliği korumak amacıyla yaratılmış bir hazinedir. Her bir harfi, Ermeni halkının kadim tarihinin ve kültürünün bir parçasıdır. Bu komşuluk, Anadolu coğrafyasının ne kadar katmanlı bir tarihe sahip olduğunun bir başka kanıtıdır.

5. Arap Alfabesi: İslam ve Pers Dünyasının Mirası
Güneydoğu sınırlarımız boyunca uzanan üç komşumuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından önce bizim de yüzyıllarca kullandığımız bir yazı sisteminin mirasçılarıdır: Arap alfabesi. Bu durum, güney sınırımızı alfabeler açısından özellikle anlamlı kılar.

  • Suriye ve Irak, standart Arap alfabesini kullanır.
  • İran ise Farsça için, Arap alfabesine kendi dilindeki sesleri karşılayan ek harfler (پ, چ, ژ, گ) ekleyerek oluşturduğu Fars-Arap alfabesini kullanır.

Bu komşuluk, bizim Latin harfleriyle yaptığımız kültürel tercihin, hemen güneyimizdeki kadim medeniyetlerin kullandığı yazı sistemiyle olan tarihsel bağımızı ve aynı zamanda bugünkü farklılığımızı her gün yeniden hatırlatır.

Peki ya Azerbaycan? Nahçıvan ile olan komşuluğumuz bu tabloda özel bir yere sahiptir. Azerbaycan da bizim gibi Latin alfabesini kullanır. Bu durum, onu diğer komşularımızdan ayırır ve alfabe temelinde bir “kardeşlik” ve “yakınlık” halkası oluşturur. Bu yüzden Azerbaycan, farklı alfabeler listemizde değil, Latin harfleri ailesindeki en yakın ortağımız olarak yer alır.

Sonuç: Rakamların Ötesindeki Muhteşem Tablo

Tüm bu parçaları birleştirdiğimizde, ortaya çıkan tablo, herhangi bir basit sayımdan çok daha büyük ve etkileyicidir. Türkiye, kendi benimsediği Latin alfabesiyle, hemen yanı başında Yunan, Kiril, Gürcü, Ermeni ve Arap olmak üzere tam beş büyük ve köklü yazı sistemine komşudur. Kendi alfabemizi de saydığımızda, sınırlarımızda toplamda altı büyük alfabe ailesinin bir araya geldiği eşsiz bir coğrafyada yaşıyoruz.

Bu durumun anlamı şudur: Türkiye, yeryüzünde bu denli zengin bir alfabe ve kültür çeşitliliğine doğrudan komşu olan belki de tek ülkedir. Bu, Türkiye’nin sadece Asya ile Avrupa’yı birleştiren bir kara parçası olmadığını; aynı zamanda Latin, Helen, Slav, Kafkas, Pers ve Arap medeniyetlerinin birbirine dokunduğu, etkileşimde bulunduğu dinamik bir merkez olduğunu kanıtlar. Bu sınırlar, sadece toprakları değil, aynı zamanda dünya tarihini şekillendirmiş olan en büyük medeniyet havzalarını da birbirinden ayırır ve birleştirir.

Bu eşsiz konum, Türkiye’ye hem inanılmaz bir kültürel zenginlik, hem derin bir entelektüel potansiyel, hem de büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bir yanda Avrupa Birliği’nin alfabeleri, diğer yanda Kafkasların özgün yazıları, güneyde ise İslam dünyasının ortak dili… Ve tüm bunların merkezinde, hepsine komşu olan, hepsini anlama potansiyeli taşıyan, Latin harfli Türkiye durmaktadır. Bu, harflerin ve sınırların ötesinde, binlerce yıllık bir medeniyet mirasının tam ortasında kendi modern kimliğini inşa eden bir ülkenin büyük ve ilham verici hikayesidir.

Exit mobile version