DijiGezgin Blog Seyahat Dünyası Bir Coğrafyadan Çok Daha Fazlası: Rumeli Kelimesinin Ardındaki Derin Anlam ve Kayıp Vatanın Hikayesi
Seyahat Dünyası

Bir Coğrafyadan Çok Daha Fazlası: Rumeli Kelimesinin Ardındaki Derin Anlam ve Kayıp Vatanın Hikayesi

Bir Coğrafyadan Çok Daha Fazlası Rumeli Kelimesinin Ardındaki Derin Anlam ve Kayıp Vatanın Hikayesi

Bir Coğrafyadan Çok Daha Fazlası Rumeli Kelimesinin Ardındaki Derin Anlam ve Kayıp Vatanın Hikayesi

Bir Coğrafyadan Çok Daha Fazlası: Rumeli Kelimesinin Ardındaki Derin Anlam ve Kayıp Vatanın Hikayesi

Türkülerimizde “Burası neresi? Rumeli’dir!” diye yankılanır; Atatürk’ü anlatırken “O bir Rumeli çocuğudur” deriz; mutfağımızda “Rumeli böreği”nin yeri ayrıdır. “Rumeli” kelimesi, gündelik hayatımızda ve kültürel hafızamızda sıkça karşımıza çıkar. Peki, bu kelime tam olarak ne anlama geliyor? Sadece bugünkü Trakya’yı veya Balkanları mı ifade ediyor? Yoksa ardında, çok daha derin, çok daha kapsamlı bir tarih ve anlam mı yatıyor? Bu sorunun cevabı, basit bir coğrafi tanımdan çok daha fazlasıdır. Rumeli, bir zamanlar bir imparatorluğun kalbinin attığı yer, bir milletin “Evlad-ı Fatihan” olarak kök saldığı topraklar ve en nihayetinde, büyük acılarla kaybedilmiş bir vatanın hüzünlü ama onurlu hatırasıdır. Bu yazı, Rumeli kelimesinin etimolojik kökeninden başlayarak, tarih boyunca nasıl anlam değiştirdiğini ve bugün bizim için ne ifade ettiğini tüm katmanlarıyla aydınlatacaktır.

Bölüm 1: Etimolojik Kökler – “Rum” Kelimesi Aslında Ne Demek?

Rumeli kelimesini anlamak için, önce onu oluşturan iki kelimeyi, “Rum” ve “el”i (il) ayrıştırmamız gerekir. “El” veya “il,” eski Türkçede “ülke, yurt, memleket” anlamına gelir. Asıl kilit ve genellikle yanlış anlaşılan kelime ise “Rum”dur. “Rum” kelimesi, doğrudan doğruya “Roma” kelimesinin Arapça ve Farsça üzerinden Türkçeye geçmiş halidir.

Roma İmparatorluğu, M.S. 395 yılında ikiye ayrıldığında, başkenti Konstantinopolis (İstanbul) olan doğu kanadı, yani Doğu Roma İmparatorluğu (bugün tarihçilerin verdiği isimle Bizans İmparatorluğu), kendisini hiçbir zaman “Bizanslı” olarak tanımlamamıştır. Onlar, kendilerini Roma İmparatorluğu’nun meşru mirasçıları olarak görüyor ve kendilerine “Romalı” (Rhomaioi) diyorlardı. Ülkeleri ise “Roma İmparatorluğu” idi. Dolayısıyla, Orta Çağ’da ve sonrasında Müslüman dünyası ve Türkler için, Doğu Roma İmparatorluğu’nun kontrolündeki tüm topraklar ve bu topraklarda yaşayan Hristiyan halklar, genel bir isimle “Rum diyarı” ve “Rumlar” olarak anılıyordu.

Türklerin 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya girmesiyle birlikte, bu yeni fethedilen topraklara verilen ilk isimlerden biri “Diyar-ı Rûm” yani “Rumların (Romalıların) Ülkesi” olmuştur. Hatta Anadolu Selçuklu Devleti’nin resmi adı, Batı kaynaklarında “Sultanate of Rum” olarak geçer. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ismindeki “Rumi” takısı da, onun “Anadolulu”, yani “Rum diyarından” olduğunu ifade eder. Yani, tarihsel olarak ilginç bir şekilde, “Rum” kelimesi başlangıçta Balkanları değil, doğrudan doğruya Anadolu’yu tanımlamak için kullanılmıştır.

Bölüm 2: Anlamın Kayması ve Rumeli’nin Doğuşu – Anadolu’ya Karşı Bir Avrupa Yakası

“Rum” kelimesinin anlamı Anadolu’dan Balkanlar’a nasıl kaydı? Bu büyük dönüşüm, Osmanlı Beyliği’nin tarih sahnesine çıkması ve yönünü batıya, yani Bizans topraklarına çevirmesiyle başladı. 14. yüzyılın ortalarında, Orhan Bey döneminde Osmanlıların 1354’te Gelibolu’daki Çimpe Kalesi’ni alarak Avrupa kıtasına ilk adımı atması, bir dönüm noktasıydı. Bu adımdan sonra Osmanlılar, hızla Avrupa topraklarında fetihlere başladılar. Edirne, Filibe, Sofya gibi önemli şehirler birer birer Osmanlı hakimiyetine girdi.

İşte bu noktada, Osmanlı Devleti iki kıtaya yayılan bir imparatorluk haline gelmişti ve bu iki yakayı birbirinden ayırmak için yeni bir isimlendirmeye ihtiyaç duyuldu.

  • Asya Kıtası’ndaki Topraklar: Zaten Türklerin ve Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bu bölge için, antik çağlardan beri kullanılan coğrafi bir terim olan “Anadolu” adı kullanılmaya devam etti.
  • Avrupa Kıtası’ndaki Topraklar: Yeni fethedilen bu topraklar da, tıpkı Anadolu gibi, eski bir “Rum” yani Doğu Roma toprağıydı. Bu nedenle bu bölgeye, Anadolu’dan farklı olduğunu belirtmek için “Rum-eli” yani “Rumların Ülkesi” adı verildi.

Böylece, Osmanlı coğrafi ve idari terminolojisinde, İstanbul Boğazı’nın ayırdığı temel bir ikilik oluştu: Anadolu ve Rumeli. Hatta Osmanlı Devleti’nin ilk ve en önemli eyaleti (beylerbeyliği), merkezi Manastır olan Rumeli Beylerbeyliği idi. Rumeli, uzun yıllar boyunca imparatorluğun askeri, siyasi ve demografik açıdan en önemli bölgesi oldu.

Bölüm 3: Rumeli’nin Coğrafi Sınırları – Neresidir Bu Rumeli?

Rumeli’nin coğrafi sınırları, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarıyla birlikte yüzyıllar içinde sürekli olarak değişmiştir.

  • En Geniş Anlamıyla Rumeli: 16. ve 17. yüzyıllarda, imparatorluğun zirve döneminde Rumeli, bugünkü Bosna’dan başlayıp, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’nın bir kısmını içeren devasa bir coğrafyayı kapsıyordu. Tuna Nehri, uzun süre bu coğrafyanın kuzeydeki sınırı oldu.
  • Daralan Anlamıyla Rumeli: 18. yüzyıldan itibaren ve özellikle 19. yüzyıldaki milliyetçilik akımlarıyla birlikte Sırbistan, Yunanistan ve Romanya gibi ulusların bağımsızlıklarını kazanmasıyla, “Rumeli” adı verilen coğrafya da giderek daraldı. Artık daha çok, hala Osmanlı hakimiyetinde olan Batı Balkanlar, yani Arnavutluk, Makedonya ve Trakya bölgesi için kullanılmaya başlandı.
  • Günümüzdeki Anlamıyla Rumeli: 1912-1913’teki Balkan Savaşları, Rumeli’nin büyük ölçüde kaybedildiği trajik son oldu. Bu savaşların ardından “Rumeli” kelimesinin coğrafi anlamı bir kez daha daraldı. Bugün,
    1. Tarihsel anlamda, Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm Balkan topraklarını ifade etmek için kullanılır.
    2. Coğrafi ve kültürel anlamda, daha çok Batı Trakya (Yunanistan), Kuzey Makedonya, Kosova, Bulgaristan ve Arnavutluk gibi hala önemli bir Türk ve Müslüman nüfusun yaşadığı bölgeleri çağrıştırır.
    3. Türkiye’deki kullanımıyla, genellikle Trakya’nın Türkiye’de kalan kısmı, yani Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ için “Doğu Rumeli” veya kısaca “Rumeli” tabiri kullanılır.

Bölüm 4: Bir Coğrafyadan Çok Daha Fazlası – Rumeli’nin Kültürel ve Duygusal Mirası

Rumeli’nin asıl derin anlamı, onun haritadaki yerinden çok, Türk milletinin kolektif hafızasındaki ve kalbindeki yeridir. Bu anlam, birkaç ana tema etrafında şekillenir:

“Evlad-ı Fatihan” Mirası: “Fatihlerin Evlatları” anlamına gelen bu terim, 14. yüzyıldan itibaren Anadolu’dan Balkanlara giderek bu toprakları yurt edinen, şehirler kuran, tarım yapan Türkmenleri ve Yörükleri tanımlar. Onlar, sadece asker değil, aynı zamanda o toprakları bir “vatan” yapan kurucu unsurlardı. Bugün Balkanlar’da yaşayan Türklerin ataları olan Evlad-ı Fatihan, Rumeli’nin Türk kimliğinin temelini oluşturur.

Müzik ve Sanat: Rumeli’nin belki de en canlı mirası, türküleridir. “Vardar Ovası,” “Manastır’ın Ortasında,” “Penceresi Yola Karşı,” “Alişimin Kaşları Kare”… Bu türkülerin melodilerindeki o neşeli ritimle hüzünlü sözlerin birleşimi, Rumeli’nin ruhunu yansıtır. Coşku ve sevinçle yaşanan hayatların yanı sıra, her an bir savaşın, bir göçün, bir ayrılığın gölgesi vardır bu ezgilerde.

Göç ve Kaybedilmiş Vatan (Muhacirlik): Rumeli’nin duygusal yükünü en ağır şekilde taşıyan kavram, “göç” ve “kayıp”tır. 93 Harbi’nden (1877-78) başlayarak Balkan Savaşları ve sonrasında yaşanan zorunlu göçler ve mübadeleler, milyonlarca insanı yüzlerce yıldır vatan bildikleri topraklardan koparıp Anadolu’ya sığınmaya mecbur bırakmıştır. Bu durum, Türk milletinin hafızasında derin bir “Rumeli nostaljisi” ve “kaybedilmiş vatan” hüznü yaratmıştır. Bugün Türkiye’deki milyonlarca insanın aile kökeni, bir “muhacir” olarak Rumeli’ye dayanır. Bu yüzden Rumeli, onlar için sadece bir yer değil, dedelerinin ve ninelerinin anılarının, hasretlerinin ve kaybettikleri evlerinin adıdır.

Mutfak Kültürü: Rumeli denince akla gelen lezzetler, onun kültürel zenginliğinin bir başka boyutudur. “Rumeli böreği” (Boşnak böreği vb.), “Rumeli köftesi” (ıslama köfte, ćevapi vb.), trileçe, yoğurtlu ve etli yemekler, Balkan mutfak kültürüyle iç içe geçmiş zengin bir mirası temsil eder.

Atatürk’ün Doğduğu Topraklar: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’te, yani Rumeli’nin kalbinde doğmuş ve büyümüş olması, bu bölgeye olan bağı binlerce kat daha güçlendirir. Onun askeri ve siyasi dehasının şekillendiği Manastır ve Selanik gibi şehirler, modern Türkiye’nin kuruluş felsefesinin de filizlendiği yerlerdir. Atatürk, bir “Rumeli çocuğu” olarak, o coğrafyanın hem dinamizmini hem de kayıplarının acısını en derinden hisseden neslin bir parçasıydı.

Sonuç: Kalbimizdeki Rumeli

Sonuç olarak, “Rumeli” kelimesinin anlamı, “Roma’nın Ülkesi” şeklindeki etimolojik kökeninden başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki topraklarını tanımlayan coğrafi bir terime dönüşmüş ve nihayetinde, bugün büyük ölçüde kültürel ve duygusal bir anlam kazanmıştır. Rumeli, artık haritada belirli sınırları olan bir yerden çok, türkülerde yaşayan bir hasret, yemeklerde tadılan bir lezzet, aile hikayelerinde anlatılan bir anı ve Atatürk’ün şahsında sembolleşen bir direniş ve yeniden doğuş ruhudur. O, coğrafi olarak kaybedilmiş ama kalplerde ve kültürde sonsuza dek yaşayacak olan vatandır.

Exit mobile version