Dijital Gasp: Vize Randevu Botları Krizinde Dışişleri, TÜRSAB ve AB Neden Sessiz?
Türkiye’de bugünlerde on binlerce insan, ortak bir dijital ayinin parçası olmuş durumda. Gecenin bir yarısı, sabahın ilk ışıklarında veya günün en yoğun saatlerinde, ellerinde telefonlar, bilgisayar başında umutsuzca tek bir şeyi arıyorlar: Schengen vizesi için bir randevu. Ancak karşılaştıkları tek şey, “uygun randevu tarihi bulunmamaktadır” yazan o ruhsuz ekran. Bu basit bir yoğunluk meselesi değil. Bu, göz göre göre işlenen bir dijital gasp suçudur. Vatandaşın en temel başvuru hakkı, VFS Global sistemini esir almış botlar aracılığıyla çalınıyor ve fahiş fiyatlarla bir karaborsada satılıyor. Ve bu organize soygun yaşanırken, asıl sorulması gereken soru şu: Koruyucu ve düzenleyici olması gereken kurumlar – Dışişleri Bakanlığı, TÜRSAB ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu – neden bu kadar derin bir sessizliğe gömülmüş durumda?
Bu sessizlik, sadece bir ihmal değil, aynı zamanda bu yasa dışı sistemin dolaylı olarak onaylanması anlamına geliyor. Her geçen gün, bu kurumların hareketsizliği, dijital karaborsacıların cesaretini artırıyor ve mağdurların çaresizliğini derinleştiriyor.
Karaborsanın Kuralları: Botlar Çalışıyor, Vatandaş İzliyor
Sistemin nasıl işlediği artık bir sır değil. Belirli çıkar grupları tarafından yönetilen yazılım botları, VFS Global’in zayıf güvenlikli sistemini 7/24 tarıyor. İnsan hızının binlerce katı bir süratle, açılan her randevu kontenjanını saniyeler içinde bloke ediyorlar. Bu “hayalet randevular,” daha sonra kendilerine “danışmanlık firması” süsü veren yapılara aktarılıyor. Bu yapılar da çaresiz kalmış, acil seyahat etmesi gereken vatandaşlara ulaşıp 300, 400, hatta 500 Euro gibi fahiş bedellerle bu randevuları satıyor.
Bu, basit bir “aracılık hizmeti” değildir. Bu, kamusal bir başvuru hakkının çalınarak özel bir ticari metaya dönüştürülmesidir. Bu, teknoloji kullanılarak işlenen modern bir gasp suçudur. Bu sistem yüzünden;
- Bir öğrenci, kazandığı bursu ve okul kaydını yakıyor.
- Bir ihracatçı, milyonlarca dolarlık anlaşma yapacağı fuarı kaçırıyor.
- Bir anne, yurt dışındaki çocuğunun doğumuna yetişemiyor.
- Bir sanatçı, ülkesini temsil edeceği festivalde sahne alamıyor.
Bu dramlar her gün yaşanırken, sorumluluk zincirindeki halkaların sessizliği daha da manidar hale geliyor.
Sorumluluk Zinciri ve Cevapsız Sorular: Neden Bu Sessizlik?
Bu dijital kuşatma karşısında, her biri kendi alanında yetkili olan kurumların ataleti, bir dizi rahatsız edici soruyu gündeme getiriyor.
1. Dışişleri Bakanlığı: Vatandaşının Hakkını Korumak Diplomatik Bir Öncelik Değil mi?
Dışişleri Bakanlığı’nın en temel görevlerinden biri, yurt dışında ve uluslararası süreçlerde Türk vatandaşlarının hak ve menfaatlerini korumaktır. Schengen vizesi süreci, her ne kadar yabancı ülkelerin bir iç prosedürü olsa da, bu sürecin Türkiye’de yaşayan vatandaşlara adil ve erişilebilir bir şekilde sunulması, diplomatik ilişkilerin bir parçasıdır. Vatandaşlarının başvuru hakkının bir karaborsaya düşmesi, onurlarının zedelenmesi demektir.
Neden Sessiz? Bakanlık, bu konuyu neden en üst düzeyde diplomatik bir sorun olarak ele almıyor? Neden ilgili ülkelerin büyükelçileri çağrılarak, hizmet aldıkları VFS Global şirketinin bu skandalına son vermeleri için sert bir nota verilmiyor? Vatandaşının onuru, birkaç yüz Euro’luk bir karaborsa çetesinin insafına mı terk edildi? Dışişleri Bakanlığı’nın sessizliği, bu dijital gaspı normalleştirmekte ve vatandaşını yalnız bırakmaktadır. Diplomatik nezaket, vatandaşın hakkı gasp edilirken sessiz kalmayı gerektirmez.
2. TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği): Sektörün Kan Kaybı Neden Görmezden Geliniyor?
Bu krizden en büyük ekonomik darbeyi alan şüphesiz turizm sektörüdür. Satılan turlar iptal ediliyor, kurumsal seyahatler yapılamıyor, seyahat acentaları hem itibar hem de ciddi bir finansal kayıp yaşıyor. TÜRSAB, bu sektörün en büyük meslek örgütü olarak üyelerinin haklarını korumakla yükümlüdür.
Neden Sessiz? TÜRSAB, münferit acentaların çığlıklarını birleştirip güçlü bir kurumsal tepkiye dönüştürmek yerine neden etkisiz kalıyor? VFS Global ve konsolosluklar nezdinde, sektörün uğradığı zararı belgeleriyle ortaya koyan, çözüm önerileri sunan ve yaptırım talep eden güçlü bir lobi faaliyeti neden yürütülmüyor? Daha da önemlisi, bu karaborsayı işleten ve “danışmanlık” adı altında faaliyet gösteren yapıların bir kısmı, turizm sektörünün içinde mi barınıyor? TÜRSAB’ın sessizliği, kendi üyelerinin kan kaybına seyirci kalması ve sektör içindeki çürük elmaları temizleme iradesini gösterememesi olarak yorumlanabilir.
3. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu: Schengen’in İtibarı Bu Kadar Değersiz mi?
Avrupa Birliği, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve adalet gibi değerler üzerine inşa edilmiş bir yapıdır. Schengen vizesi süreci de bu değerlerin bir yansıması olmak zorundadır. AB Türkiye Delegasyonu, bu değerlerin Türkiye’deki temsilcisidir. Üye ülkelerin Türkiye’deki vize operasyonlarının adil ve ayrımcılık olmadan yürütülmesini gözetmek, Delegasyon’un temel sorumlulukları arasındadır.
Neden Sessiz? Kendi adlarını taşıyan bir sürecin, organize bir karaborsaya dönüşmesine, insanların temel başvuru hakkının parayla satılmasına AB Delegasyonu neden seyirci kalıyor? VFS Global’in bu bariz sistemik zaafiyeti hakkında kapsamlı bir soruşturma başlatmak ve üye ülkeleri, hizmet sağlayıcıları üzerinde tam bir denetim kurmaları için uyarmak neden bu kadar zor? AB Delegasyonu’nun sessizliği, savunduğunu iddia ettiği temel değerlerle çelişmektedir. Bu durum, “Schengen itibarı, VFS Global’in ticari çıkarlarından daha mı az önemli?” sorusunu akıllara getirmektedir.
Sessizlik Çözüm Değil: Eylem Zamanı Geldi de Geçiyor
Bu sessizlik sarmalı kırılmadıkça, dijital gasp çarkı dönmeye devam edecektir. Artık mazeretlerin, kapalı kapılar ardındaki etkisiz görüşmelerin zamanı geçmiştir. Somut, caydırıcı ve sonuç odaklı adımlar atılmalıdır.
- Dışişleri Bakanlığı, konuyu en üst seviyede diplomatik gündeme taşımalıdır.
- TÜRSAB, sektörün ortak sesi olarak bu karaborsaya karşı net bir savaş açmalıdır.
- AB Delegasyonu, Schengen sürecinin itibarını korumak adına denetim mekanizmalarını derhal çalıştırmalıdır.
Vatandaşların hayalleri, umutları ve hakları, birkaç yazılım botunun ve bu duruma göz yuman kurumların insafına terk edilemez. Bu dijital gasp sona erene ve sorumlular hesap verene kadar, bu sessizliğin nedenini sormaya devam edeceğiz. Çünkü sessizlik, bu suça ortak olmaktır.